Aklımızdan geçen düşüncelere baktığımızda -genellikle hepimizde- ilk akla gelenin çoğunlukla olumsuz düşünceler olduğunu görürüz. Örneğin birinden haber alamadığımızda olası kötü senaryoları hemen düşünmeye başlarız İlk akla gelenin olumsuzluk içermesi atalarımızdan gelen mirasta, doğada anlık müdahale halinde olma gerekliliği olabilir. Gerçekte olana baktığımızda ise acil bir şekilde kendimizi ya da başkasını korumamız gereken bir durum yoktur veya bu kadar yoğun hissetmememizi gerektirecek bir sonuçla karşılaşmamışızdır.
Anne olduğumuzda ya da bir bebeğin sorumluluğunu aldığımızda ise onun her hareketinden sorumluyuzdur. Çünkü bebeğin gözetlenmeye, korunmaya ve bakım verene ihtiyacı vardır. Bebek büyüdükçe bu bağımlı olma durumu azalmaya başlar ve yavaş yavaş çocuk anneden bağımsızlaşır. Bu büyüme sürecinin doğal akışına izin vermekte zorlanan ebeveynler çocuklarına tıpkı bebeklikte olduğu ebeveynliği fark etmeden sürdürürler. Bundaki bir diğer etmen çevredeki tehlikelerin fazla olması, bir başkasının başına gelen zor bir olay veya geçmişte yaşanan acı durumlar olabilir. Öğrendiğimiz şeyler her zaman bizi geliştirici olmayabilir. Bazen kısıtlar ve bizden daha temkinli olmamızı isteyebilir. Aşırı korumacılık ise çocuğun gelişimine uygun değildir. Çünkü çocuk meraklıdır ve bu duygunun karşılanması gerekir. Yolda kazalar oluyor diye yola çıkmaktan vazgeçmezsiniz, sürekli şoföre de kazaları hatırlatarak bir yolculuk geçiremezsiniz. Alabileceğiniz önlemleri alıp her şeyin yolunda olmasını ümit edersiniz.
Sürekli kaygıyla korunarak büyüyen çocuk birinci seçenekte kendini olabildiğince rahat ve güvende hissettirebilecek alışkanlıklar oluşturur. Ona sürekli tehlikeler söylenmiştir. Üstelik bunu söyleyenler onun hayatında önemli olan ve muhtaç olduğu kişilerdir. Dışarı çıkma otomobil çarpar denmişse çocukta korku oluşur, kendini nasıl koruyacağını da öğrenmediğinden evdeki seçenekleri değerlendirmesi gerekir. Evde telefon tabletle zaman geçirmek daha cazip gelecektir.
Sürekli kaygı yoluyla korunarak büyüyen çocuk ikinci durumda ise anneye rağmen keşfetme, öğrenme durumunu tercih eder. Annenin kaygısı yüksek olduğundan çocuğu engellemeye çalışacak çocuk ise anneyle inatlaşacaktır. Bu senaryoda da çocuk hem anneye karşı geldiğinden heyecan durumu yüksek olacak hem de nasıl kendini koruyacağını öğrenmemiş olduğundan yüksek ihtimalle ailenin, sürekli başına bir iş gelen yaramaz çocuğu olacaktır.
Birinci durumda dışarıya karşı özgüveni düşük, cesaretsiz çocuk yetişirken(bu çocuklar yetişkin olduklarında ve hala aileye çok muhtaç olduklarında aile tarafından oldukça eleştiriliyorlar)ikinci durumda aileyle teması azalmış, aileye öfke duyan çocuklar yetişebilir.
Çocuklar ihtiyaç duyduklarında ilk olarak ebeveynlerine gelebilsinler diye anne babalar kendi duygu durumlarının dengeli olmasından sorumludur. Bu yazıda annenin çocuğun bakımından öncelikli sorumlu olduğu gerçeğinden anneler öncelik alınmışsa da bir çocuğun yetişmesinden ailenin her bir üyesi ve sonrasında tüm toplum sorumludur.
İLGİNİZİ ÇEKEBİLECEK DİĞER KÖŞE YAZILARI
09 Kasım 2024 Köşe Yazıları
06 Kasım 2024 Köşe Yazıları
02 Kasım 2024 Köşe Yazıları
29 Ekim 2024 Köşe Yazıları